Hakkımda

31 Ağustos 2011 Çarşamba

Bayramınız Bereket Ola!

Nerede o eski bayramlar diye geçiyordu ki tam içimden, bir dakika dedim geçene.
Bu da nesi, yoksa yaşlanıyor muyum ben de.
Belki güldük geçtik daha önce diyenlere velakin, insan arıyor eskiyi niye bilmem.
Acep bundan bir 10-15 sene sonra bizim ufaklık kuzenler İrem'le Eren de düşünür mü benim gibi...?
Olur bence, çünkü en mutlusu onlardı ailenin. Benden yana bir eksilme yok, ben hala büyümüş değilim, bedenime inat. Hala arefe geceleri uyku tutmaz, hala bayrama özel kıyafetler alırım, hala şeker de yerim mesela.. Eskilerde aradığım ne mi o zaman?
Eskiden büyüklerin bayramda yorulduklarını hiç fark etmezdim. Babaannemin, torunlar evi kirletti, gürültü yaptı dediğini hiç duymazdım, büyüklerin gereksiz bir sürü laf kalabalıklarını da...
Kanaatim o ki, büyümek farkında olmak bazı şeylerin. Belki ucu biraz kendimize dokunduğundandır, bilinmez.
Ne kadar büyümezsek büyümeyelim, ne kadar bayram çocuğuyuz halâ diyelim,
çocuk değilsek, bayram başka, yetişkin değilsek bayram başka..
Her şeye rağmen bayram bambaşka.
Ne de olsa, asıl bayramın provası hepsi.
Provadaki performansa göre asıl bayram bekliyor herkesi.

Vesselam..

28 Ağustos 2011 Pazar

Dar-Gın

daracık bir köşede sıkışıp kaldım. ne söylemem gerekeni biliyorum, ne de yapmam gerekeni.
ani olaylar, ani kararlar vermenizi gerektirebiliyor.
ve doğru olan kararı verebilme sancısı, o daralmışlık hissi, düşünceler, düşünceler...
her şey mükemmel değilse bile, öyleymiş gibi görüldüğü zaman verilmeli belki karar
her şey güzel olabilir diye değil.
ya da bunca zaman hep aynıyken, hala aynıysa, demek ki gelecekte de aynı olacak.
böyle de düşünmek lazım belki.
bir şeyler söyleme zamanı yaklaşıyor, hal-hatır sormalardan ziyade, muhabbet etmelerden ziyade, havadan sudan ziyade,
ciddi şeyler söyleme zamanı...
daralıyorum, içim sıkılıyor, ama zaman hiç durmuyor.
vakit yaklaştıkça zaman daralıyor.
zaman... her ne olursa olsun, kayıplara ve katılanlara aldırmaksızın, mazeret tanımaksızın
geçmeye devam ediyor.
zamanın kulluğu ne güzel...

25 Ağustos 2011 Perşembe

Karlı kayın ormanı

Karlı kayın ormanında
Yürüyorum geceleyin
Efkarlıyım, efkarlıyım
Elini ver nerde elin

Memleket mi yıldızlar mı
Gençliğim mi daha uzak
Kayınların arasında
Bir pencere sarı sıcak

Ben ordan geçerken biri
Amca dese gir içeri
Girip yerden selamlasa
Hane içindekileri

Yedi tepeli şehrimde
Bıraktım gonca gülümü
Ne ölümden korkmak ayıp
Ne de düşünmek ölümü

"Nazım Hikmet"


"Zülfü Livaneli"

14 Ağustos 2011 Pazar

Öylesine

Etrafıma bakınca, etrafımdaki insanlara bakınca, gıpta ettiğim oluyor zaman zaman. Bu az oluyor ama, buna da şükür. Ben de böyle olabilsem diyorum, sonra olamam ki diyorum, sonra olmamalıyım diyorum.
Ne uzun zaman oldu bir insana körü körüne güvenmeyeli. Ne çok zaman geçti mutluluktan yanaklarım ağrımayalı. Koca koca gülmeyeli aylar oldu. Gözlerimin ışığı yolumu aydınlatmayalı...
Sonra, namıdiğer siyah adam'ı görmeyeli de çok oldu. Sessizliğine ihtiyacım var, derin bakışlarına bir de. Bir bilmecenin içinde kaybolmayalı da çok oldu bu yüzden. Güven içinde kaybolmanın tadını bilemezsiniz. Evden bile huzurlu olabilir kaybolmanın böylesi.
Kaybolmak dedim de, nereye gidince kaybolmuş oluyoruz? Sahi, evlerimiz gerçekten meskenlerimiz mi? sakin miyiz, sükun oralarda mı?
En nihayetinde Mülteciyiz, ne kadar güvende olabiliriz ?

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Nankörlük Seciyesi

Hani ellerini açınca dolaşır ya dilin,
hani her şeyi isteyebilecek olmaktan
ne isteyeceğini bilemezsin.
her şeyi bu kadar çok istiyorken dünyada
neden senden istemekte tembeliz rabbim?
bıraktım bizi, ben.
ben'i halletmeden biz demek olmaz, öyle ya...
ne olacak halim?


ben memnun değilken, sen memnun olur musun benden?
seni sevmemekten çok korkuyorum Rabbim.
Seni sevmemekten de sana sığınıyorum.
insan memnun etmek istemez mi sevdiğini?
neden?
düşündükçe ürperiyorum, korkuyorum ve üzülüyorum.
bunlar da yetmez biliyorum...


hani bazen açıyorum ya ellerimi
diyorum beni bağışla, cennet ver bana...
hangi yüzle?
sonra bazen korkuyorum, eksiklerimden, gafilliğimden...
şimdi ölüversem diyorum,
hangi yüzle?


utanıyorum çok zaman.
bana soru sorduklarında en çok.
ne ilahiyatçılığım, ne insanlara anlattıklarım beni kurtarmaz biliyorum..
ve bilmiyorum, neyime güveniyorum.
sanki bir rol giyinmişim, habire oynuyorum
yanlış biliyorum, çok zaman utanıyorum.


yanlışı bilmektense bilmemeyi tercih etmeliyken,
bilmek uğruna yanlış yaşıyorum.
daha çok şey Rabbim..
kestiremez oldum, kendimi koyup nerelere kaçsam


Ellerimi bırakma Rabbim!
İstemeye utanıyorum, yine de Rahman olduğunu bilemek güzel.
Yine de beni duyduğunu bilmek güzel.
Nemli nemli gülümsüyorum...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Sevgili günlük...

Kim bilsin, fazla huzur huzursuzluk getirir. Kim inansın insan dert arar dertsiz başına. Kim istesin razı olmak mutsuzluğa da.. Dünyanın işleri de dünya kadar garip böyle. Dünyanın zâtı da kimi insanları gibi ednâ işte... 
Şarkıların kokusuyla yaşamaya başladığında, içindeki delikle yaşamaya da başladı insan. sahi insan mıyım ben? kendi kendime sürdüğüm zararsız hayatım, zaman zaman iyilik yapmam vs vs insan yapar mı beni? neye kaygılanıyorum, ne için üzülüyorum, neden bu kadar kolay duygulanıyorum mesela, merak ettiklerim var... mesela neden yalnızlıktan en çok korkanlardan olmama rağmen en yalnızlardanım?
yalnızlığın o çekici yanına hep kapıldım nedense. hep kandım, tav oldum karanlığa. karanlık siyahtır, yalnızlık da öyle denebilir. siyahı severim...

Sonra biri var, o da siyah, onu da severim. Pek tanımam, ama yine de severim. Nadir görürüm, daha doğrusu ara sıra görmeye giderim. Ve ne zaman yanından ayrılsam, ilhama inanır mısınız bilmem, içim dolar. Benim yapmayı hayal ettiklerimin yapılmışı gibi o. kim olduğunu kim olmadığını da bilmem pek. sormaya çalıştım, sonra vazgeçtim. bilmemek, tanımamak daha güzeldir bazen. çok güzel bir kitabı filmleştirip mahvetmek gibi olurdu heralde onu tanımak.. Hem gelecekteki hayallerimi, hem şimdiki hallerimi birden görüyorum sanki o yürürken. Aynı şeyleri düşündüğümüz olur, o bilmez de. sonra aynı yalnızlıkta komşuyuzdur onunla, o tanımaz ama. kaygılar ortak olsa da, o hep bir adım öndedir. Başkadır başka..
Yok aşık filan değilim. Dedim ya, selam versem şanslı sayarım kendimi. Salt Aşk değildir birinde huzur bulmanın adı. başka ne derseniz deyin işte...

Görmeye giderim onu, çünkü bazen boğulduğum oluyor. Bu kalabalık hayatımdan yorgun düştüğüm oluyor. sevdiklerimle dopdolu da olsa, kalabalıktan yıldığım oluyor. hiç kimseye bir şey demeden gidesim geldiği oluyor. böyle böyle imkansız daha bir sürü şeyin hayalini kurduğum oluyor.
insanları izlerken, bir filmi izlerken hep aynı şeyleri düşünebiliyorum mesela. bu kalabalıklık belki de bir kişinin eksikliğindendir, ne bileyim. ama dedim ya düşünüyorum, nasıl oluyor, nasıl karar verebiliyor aşık insanlar? sevdiğim, hayatımın devamında görmek istediğim bu diye nasıl denebiliyor? ben mi çok korkağım yoksa... hem iyi hem kötü bir şey bu da...

Ama yine de tazelenmeli hayat, eleme yapılmalı ne bileyim, gereksizler çıkarılmalı.. ya da ben miyim gereksiz olan, kendimi nereye koysam?