Hakkımda

24 Ocak 2012 Salı

Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi..

Aslında hiçbir şey kâr değil insana
Ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği

Gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa
Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi
Tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara
Mutlu aşk yok ki dünyada


Hani giydirilmiş erler bir başka yazgıya
İşte o silahsız erlere benzer hayatı
Sabahları o yazgı için uyanmış olsalar da
Tükenmiştirler ve kararsızdırlar akşamları
Söyle yavrum şu sözleri sakın ağlama
Mutlu aşk yok ki dünyada


Güzel aşkım tatlı aşkım çıbanım derdim
Yaralı bir kuş gibi taşırım seni şuramda
Ve görmeden bakanlar şu halimize bizim
Süzdüğüm sözleri söylerler benden sonra
Ve her şey der demez ölür iri gözlerin uğruna
Mutlu aşk yok ki dünyada


Yaşamayı öğrenmek bizimçin geçti çoktan
Ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana
En küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran
Her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya
Ve her kitar havası beslenir bir hıçkırıkla
Mutlu aşk yok ki dünyada


Acılara batmamış bir aşk söyle bana
Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle
Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama
İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de
Bir aşk yok ki paydos demiş göz yaşlarına
Mutlu aşk yok ki dünyada
Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa.

(Louis Aragon / Mutlu Aşk Yoktur Ki Dünyada)

8 Ocak 2012 Pazar

Vefasızın tekiyim ben!

Bu kez vefa üzerine yazacağım. Vefa dedi, 21 yıl önce bugün doğan bir arkadaşım, çok sevdiğinin bugün onu hatırlamaması üzerine.
Düşündüm, muhtemelen hatırlamıştır ama bunu karşısındakine aksettirmemiştir. Ben olsaydım ne yapardım, belki de aynısını...
Bana yapılsaydı ne hissederdim, muhtemelen aynısını...


Önemli bir gününmde eski bir dostum, eskiden sevdiğim, (hala sevdiğim fakat görüşmediğim) birileri beni kutlamasaydı, evet üzülürdüm. Geçmiş güzel günlere bir vefasızlık olabileceğini de düşünürdüm muhtemelen arkadaşım gibi, ama ben asıl vefasızlığın, bir yabancıya gönderilirmiş gibi soğuk, ruhsuz ve de samimiyetsiz bir mesajla olduğunu düşünürüm. Böyle bir mesajı almaktansa bütün gün beklemeyi tercih ederim.
Zira ona da anlattım, "Bir kurban bayramı sabahıydı..." diye başlayan, konuya paralel bir anımı.


Ben de elbette vefasızlık etmek istemem, mutlu günlerinde kutlamak, acı günlerinde destek olmak isterim ben de.
Fakat sözlerimin karşımdaki için bir önemi yoksa diye, desteğimin hiç bir ifadesi yoksa diye, gereksizse diye susmayı tercih ederim. Karşımdakini önemsiz dileklerimle oyalamaktan tereddüt ederim. Sükût ederim...
Durum böyle, vefasız değilim...
Bu yüzden sadece hatırlar, aklımdan geçirir ve kendi kendime "Doğum günün kutlu olsun" derim.
Hatta, "İyi ki doğmuşsun" bile derim, hiç kimseye demediğim kadar içten; ama içimden...


"Her şey hatırımızdadır, susuyorsak kederimizden.."

1 Ocak 2012 Pazar

Belki de cehennemde kavuşuruz

Terk etmek demiştim, terk etmeden insan olunmuyor. Vazgeçmeden, sahip olunmuyor.
Zira terk edebilmeli insan, yalanı gerçek uğruna feda edebilmeli.
Alışkanlıklarından vazgeçebilmeli, dışlanmayı göze alabilmeli, yalnızlığa göğüs gerebilmeli...

Geçmişinden, onca yıl arkadaşım dediklerinden, işinden, düşünden;
Nefsinden...

Hangi samimiyet tanımına uyar nabza göre verilen şerbetler? 
Ortamın rengini alan bir hayat anlayışı mıdır teslim olmak?
İnsanlara ayıp etmemek için verilen tavizlerle kimin gönlü yapılır, asıl ayıp kime karşı olur?
İnanılanlar yaşananlarda müşahede edilemiyorsa, bu nice bir teslimiyettir?
- Unutup, yanılıp, bilmeyip yaptıklarını mı terk etmeli insan, 'insan' olmak uğruna, yoksa

- İnsana unuttuklarını hatırlatan birini mi terk etmektir doğru olan?
Mutluluktan anladığı ne ise, ona göre, bu ikisinden birini terk / tercih eder insan.

Biz hayatlarımızdan vazgeçemedik, birbirimizi terk ettik.
Mutluluk anlayışlarımız, yaşam standartlarımız, bakış açılarımız, gidiş güzergahlarımız, cennet tasavvurlarımız, kazanmaya çalıştıklarımız ve arkamızda bıraktıklarımız farklıydı.
Hepimiz insan olmak için çabalıyorduk, ben doğru olanın benim yaptığım olduğuna duyduğum sonsuz inançla,
kendi yoluma çağırdım, tek kişilik hayatımdan vazgeçip, verici olmayı kabul edip, dinleyiciliği ve hazır yiyiciliği terk ettim. Ne biliyorsam öğretmeyi, ne bilmiyorsam da öğrenmeyi seçtim.
Yanlış yaşayan ben olabilir miyim?
Elbette.


Sen ise, doğru olanın senin yaptığın olduğuna duyduğun şüpheyle, çok fazla şeyi terk etmen gerekeceğini fark ettin. Bu kadarı fazla değil mi dedin. Veyahut da, zaten terk etmiş olduklarının insan olmak için yeterli olduğuna inandın. Fazlasının fazla olacağına kanaatin tamdı. Belki de kendi içinde korkuların, kendince haklı sebeplerin vardı. Belki de sen henüz hiçbir şeyi terk edemedin.Ya da belki doğru olanı sen yapmaktasın. Belki de haklı olan sendin / sensin.
Elbette.


Ve sonra, insan olma çabalarımızın neticesinde birbirimizi  terk ettik. Ve ben sonunda, ilk defa bir şeyi terk ettim hayatta.
İnsan olabilmek için terk etmek şartsa, en çok sevdiklerimden birini de terk etmem gerekiyorsa, seni terk ettim.
Güven, inanç, sevgi ve saygımı kaybederek, seni terk ederek, insan olmayı denedim.

İkimiz de başaramamış olabilir miyiz?
İyi niyetlerimizi, iyi dileklerimizi, iyi beklentilerimizi, iyi insanlar olmamıza rağmen, anlayamıyoruz.
Sen, ya da ben, ya da, her ikimiz, belki de yanılıyoruz.
Cennet hayalleri kurarken belki de, cehennemde kavuşuruz...