Hakkımda

13 Eylül 2011 Salı

Zaman'la Alakalı Düşünmeler 00012345...

Zaman konusu hep zihinlerimizi meşgul edegeldi yaşadığımız süre boyunca. Zamanı anlama çabalarımızla geçti zamanımızın çoğu. Oysa ki, daha önce de söylemiştik, zaman da kader gibi insan zihnine fazla. .Zamana ilişkin akıl yürütmelerimiz de hep yersiz ve yetersiz oldu bu nedenden ötürü.
Ve bilemiyoruz akıp geçen zamanın bizden neler götürececeğini de, akıp gelen zamanın bize neler getireceğini de. Zaman kavramı ve kader kavramı insanoğluna acziyetini kanıtlıyor belki de.
Her an önemli kararların eşiğinde bulabiliyoruz kendimizi. İşte böyle durumlarda zaman çok hızlı akıyor. Verilecek cevaplar, sınavlar, borçlar, işler.... Zaman ne çabuk geçiyor cümleleri kuruluyor akabinden. Ve bomboş geçen saatler var bir de. Beklemeler, sabretmeler, acı çekmeler.... Zaman bir türlü geçmiyor cümleleri kuruluyor ufuktaki gözlerin azmettiriciliğiyle.
Oysa zaman aynı zaman. Kulluğunu aynı tempoda, şaşmadan devam ettiren. Ne insana ne de duruma göre değişiklik göstermeyen aynı zaman.
Ve zihnim yine aynı sonuca varıyor. "İnsan"...
Kendimizi her şeyin merkezine koyduğumuzdan suçlarız zamanı ve diğer her şeyi. Duruma göre cümlesini ve tavrını değiştiren tek kuldur insan. Psikolojisi, ya da nefsi ona ne hissettirirse, odur doğru olan.
İşte bu yüzden, bana öyle geliyor ki, bırakmak lazım zamanı ve kaderi incelemeyi. Kafalar yorulacaksa, insana yorulmalı. Kendisi kendi zihnine fazla olan bir varlık olduğumuzu gördüğümüzde, aslında her şeyin kıvamında, kendimizin fazla olduğunu, daha doğrusu kendimizi anlamaktan aciz olduğumuzu gördüğümüzde, Rabb'in Azim olduğunu da görmek hiç zor olmayacaktır diye düşünmekteyim.
Meseleler çok gibi görünse de çözüm tek olabilmekte. Aynı şekilde, meseleler çetrefilli olsa da çözüm basit olabilmekte. Sadece açıyı değiştirmek ve doğru yerden bakmak gerekmekte.
Doğru düşünmek, doğruyu düşünmeye sevkedecektir kanaatini taşımaktayım naçizane.
Eyvallah...

5 Eylül 2011 Pazartesi

Siyah Derviş'le alakalı birkaç şey

Bir arkadaşım geçenlerde bir mail attı bana. Bloğunda bahsettiğin siyah adamı merak ettim dedi, ondan bahseden bir yazı yazar mısın diye ricada bulundu.
Aslında onun hakkında bütün bildiğim, onunla ilgili bir şey bilmediğimden ibaret, daha önce de söylediğim gibi. Ama arkadaşım yine sorunca, yazı ne oldu diye, gözümü boşluğa dikip Siyah adamı geçirdim aklımdan.
Aslında, biri hakkında yazmak için, onun hayatını, mazisini, hatta adını bile bilmek şart değil.
Özellikle onun için hiç değil.

Onun bir adı elbette var Sevgili dostum, ben de biliyorum üstelik adını.
Ama yağmur öncesi gökyüzü gibi bakışları, simsiyah saçları ve gözleri, içinde ne olduğu bilinmeyen kilitli, kara bir kutuya benzemesi ve hatta, belki de içi envai çeşit suçlarla dolu bir kara defterliği bile muhtemel biri olması, ona siyah adam dedirtti bana.
Verirsen selamın alan, gözleri önde olan, sep sessiz biri. Bir gün adımı seslense sesini bile tanımam diyeyim, sen anla.

Benim derdim ne bu adamla, açıkçası bu sorusunun bir cevabı yok.
Sadece düşünüyorum ona bakınca, sakinleşiyorum, ben de sessizleşiyorum.
Her an en sevdiğini kaybediyormuş gibi acılı bakışlarında kederi ta içimde hissediyorum.
Evet onu tanımıyorum, sen kimsin diye sormuyorum, hiç sormayı da düşünmüyorum.
Hani bilirsin dostum, kimi zaman düşünmemekten dolayı sığlaşırsın, işte ben öyle hissedince onu görmeye gidiyorum.
Bir bardak çay alıp elime, ona bakmadan izliyorum onu.
Maneviyata ihtiyaç duyduğum zamanlarda, onun varlığını hissetmeye gidiyorum.

Onun da bir insan olduğunu, kızdığını, nefsine uyduğunu, günah işlediğini bilmeme rağmen, göz ardı ediyorum.
O, benim olmak istediklerimin olmuş hali sanki.
Onun Allah tarafından yakınıma bir yere konulduğunu düşünüyorum hep, ya da benim, Allah tarafından onun yanına bir yere gönderildiğimi...
İşte bu yüzden onu tanımak istemiyorum.
O yazıyor, ben okuyorum.
Yazarken ya kalem kullanıyor, ya hâl... Her halukarda onu okuyorum.

Belki, manevi tarafımın ihtiyaç duyduğu dervişi hayalimde yarattım, Siyah adamın bedeninde ete kemiğe bürüdüm, kimbilir..
Siyah adama, saçması için huzuru veren Rabb'e, o saçılandan bir zerre de bana nasip ettiği için müteşekkirim.
Rabb, Siyah adama bakması için bulutlu gözler verdi, beni de o bulutlarla gölgeledi.

İşte böyle sevgili dostum..
Siyah adamı yeniden ziyaret etmek için sabırsızlanıyorum...

Teşekkürler Sevgili Şeyma Subaşı...