Hakkımda

27 Ekim 2010 Çarşamba

SENSİZ 'SAADET' NE İMİŞ?!

Son zamanlarda Türkiye siyasetindeki hareketlilik hepimizin dikkatini çekiyor hiç kuşkusuz. Tüm partilerin amaçları, planları, hazırlıkları, uygulamaları, genel olarak çalışmaları var elbet. Bunlar benim ilgimi çekse de, sadece izlemekle, yeri gelince helal olsun, yeri gelince yok artık demekle, bazen ciddiye alıp bazen sadece gülümsemekle yetindim. Fakat son zamanlardaki bir istifa haberi beni yorum yapmaya, daha doğrusu soru sormaya itti. Zira bu konuda merak ettiğim o kadar çok şey var ki…
Merakımı cezbeden, beni bir takım sorulara garkeden konu şu: Siyaset aleminin çalkantısına çalkantı ekleyen Saadet Partisindeki bölünme, iç çatışma, taht mücadelesi, davaya ihanet/sadakat, taraf tutma vs. ismini ne koyuyorlar bilemiyorum. Kime sorsam bu saydıklarımdan birini başına yerleştirerek başlıyor sözlerine. Ben kibarca Saadet partisindeki yol ayrımı diye başlamayı düşünüyorum müsadenizle.
Bizler gözlerimizi açtığımızda kendimizi bu partiye ve Erbakan Hocaya taraftar olarak bulmuştuk. Daha çocuk yaşlarda, Hoca bizim beldelerimize geldiğinde bir elimizde parti bayrağı, diğer elimizin başparmağı havada, küçük yumruklarımızı konvoya doğru sallardık. Akıl sahibi olduğum dönemlerdeyse, Hoca’nın bir sözüyle kendisine hayranlığımı bilinçli hale getirmiştim. “bir çiçekle bahar olmaz hocam” diyenlere, “evet ama her bahar da bir çiçekle başlar” dediği o tarihi sözüyle… Nitekim bu sözden sonra bahar da geldi yaz da… Fakat tek bir hata vardı, o da gelişen ve büyüyen bir çocuk olan Türkiye’yi böyle kabul etmemesiydi. Kim bunu fark edip de harekete geçtiyse, son yine bugünkü gibi oldu. Yani istifa ve yeni partiyle yola devam… Hasılı, Saadet temel olarak kalmaya devam etti, değişimi destekleyenler de ona eleştirel bir saygı duymaya…
Efendim, geçen dönem Sayın Kurtulmuş’un gençlerle Bağlarbaşı’nda yaptığı bir söyleşiden bu yana bir zamanlar genel başkanı olduğu Saadet Partisine olan merakım canlanıvermişti yeniden. Kendisinin yaptıklarını ve söylediklerini yakinen takip eder olmuştum. Kendimi bir partizan, bir taraftar olarak görmesem de saygı ve beğeniyle karışık bir takipti benimkisi. O söyleşide de Numan Bey’in benim tanıdığım, bildiğim Saadet’ten farkını fark etmiştim desem herhalde ukalâlık etmiş olmam…
Her neyse, Numan Bey’i alkışlarla aldılar salona, alkışlarla dinlediler, alkışlarla, sloganlarla uğurladılar. Sevilen bir genel başkan olduğunu görmekten ziyade, değişime açık bir Saadet gençliği görüyor olduğumu düşündüm. Genel başkanlarına ‘Numan Hoca’ adını verip, onu yüreklerinin üzerine basmışlardı. Buraya kadar her şey güzel.
Gözlemimin ikinci perdesi Ramazan ayına tekabül ediyor. Hani şu meşhur olaylı iftara… O gün de yine slogan ve alkışlarla karşılandı Numan Kurtulmuş. Fakat bu kez biraz farklıydı. ‘Numan başbakan’ diyen tanıdık sesleri birkaç ay sonra ‘Numan istifa’ derken duymuştum. Şaşırtıcıydı doğrusu… insanların fikrini neyin değiştirdiği malum. Belli ki Erbakan Hoca’nın hoşuna gitmeyen şeyler vardı. Bu sahneyi daha önce görmüştük diyorsunuzdur siz de benim gibi. Hani geçenlerde karikatürlere bile konu oldu durum; Erbakan Hoca’nın elinde bir yemek kasesi, üstünde saadet yazan bir çocuğa eliyle yemek yediriyor. Çocuk büyüyor büyüyor, hoca bir bakıyor ki kendi boyunu geçmeye başladı beslediği çocuk, kaldırıp kafasına geçiriveriyor yemek tasını. Ve slogan cümle: “Hoca bunu hep yapıyor!” Bu tasvir tam olarak Saadet gerçeğini yansıtıyor..
Ben bu olaylarda da yine asıl merak ettiğim kısmıyla ilgilendim; taraftarlar… Bir kısmı çatal bıçak masalara daldı, bir kısmı bizden değil bunlar, bu saygısızlık bize yakışmaz dedi. Bir grup Numan istifa dedi, bir grup Numan Hoca’nın arkasındayız dedi. Şimdi şu halde bir grup, Erbakan Hoca’nın direktifiyle davadaki çatlağı (!) gidermeye çalışıyordu, diğer grupsa o çatlağın var olmadığını savunuyordu. İşte resmi ‘yol ayrımı’, işte tercih zamanı… Ha evet, böyle bir tercihe gerek olmadığını söyleyenler de yok değil, Numan Kurtulmuş’un gömleği çıkarmadığını savunanlar… Ama gelin gerçekçi olalım, iki gömlek üst üste giyilmeyeceği gibi, iki partiye birden de oy verilmez… Kabul edelim, tercih yapmak zorunlu. Peki bu Erbakan Hoca’nın fedakarlığı mı, bilemiyorum… Gözlem devam ediyor, hayırlısını diliyorum…