Hakkımda

27 Kasım 2011 Pazar

Sızlanmalar

Bütün kalbinizle inandığınız bir gerçeğin yalan olduğunu öğrendiğinizde, hayatınızdaki bütün gerçekler yalanmış hissine kapılabilirsiniz.
İnandığınız bir şeyin ya da bir kişinin sizi yanıltması, inandığınız diğer bütün şeylere karşı da bir şüpheye düşmenize sebep olabilir.

"Bir bakarsın, hayatının kahramanı; insanlıktan bile yoksundur. Ve anlarsın ki çizgi roman dışında, kimsenin bir kahramanı yoktur." der, Paul Samuelson.
Kime güveneceğinizi seçemezsiniz, nasıl güvenilmesi gerektiğini belirleyemezsiniz, her zaman kimin güvenilir kimin sahtekar olduğunu kestiremeyebilirsiniz. Hayal kırıklığı denen şey de tam olarak bu aslında. Bir güven çöküntüsü, bir inanç enkazı. Duyduğunuz güvenle beraber düşlediğiniz şeylerin kırılıp ufalanması...

Bundan sonra kimseye güvenmeyeceğim gibi bir cümle anlamsızdır, zira, güven duygusu bir ihtiyaçtır; insanın acziyetini yüzüne vuran, tek başına kendisinin bir şey olmadığını hatırlatan bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçtan ötürü insan yanılır, çok yanılır. Ve her yanılışında, hiç yanıltmayacak o kapıya sığınır; duâ kapısına..!
Evet baştan duyulan acıyla görmezden gelinebiliyor bu gerçek. Bütün gerçekler yalan, bütün insanlar yalancı zannı hâsıl olabiliyor. Bunca yıl birbiri üstüne koyup yükselttiği, bina ettiği her şey birden yıkılınca, bir daha asla toparlanmayacak zannediyor. Parçalar birleşmez, kayıplar bulunmaz, böyle devam edemez diyor.

Buna mukabil güvendiğiniz bir şeyin ya da kişinin sizi hiç yanıltmamış olması ve asla yanıltmayacağını bilmeniz de, her şeyden şüphe edilmemesi gerektiğini öğretir. Bunu bilmek bile, insanı her şeyini kaybetmekten korur. Çünkü herkes yalan söylese de, asla yalan söylemeyecek biri var, her şey yalan olsa bile gerçekliği gün gibi aşikar biri var, herkes ihanet etse bile, hiç yarı yolda bırakmayacak biri var...

Böyle bir gerçeğe inanan birini hangi yalan ve ihanet yok edebilir?
Evet kırar, evet parçalar, evet canını fena yakar; ama inanan insan kalkar, doğrulur ve dayanmayı bilir.


Bu denli emin olunabilecek tek varlık olan Allah, Rahman'dır ve Rahim'dir !

23 Kasım 2011 Çarşamba

Gülümsemedin diye ben böyle oldum

Bana bir kez gülümseseydin, belki ben bir kuş olurdum
Sessiz ve sadık, hep yanında dururdum.
Ne kadar uzağa gidersen git,
Ülkeler sınır olamazdı.
Ne söylersen söyle, artık beni kıramazdı
Gökyüzü neden sever kuşları?
Kuşlar nasıl da süsler baharları...

Sen bana bir kez gülümseseydin, ben güzel olurdum
Yeniden seni görürdüm aynalarda
Bütün kötülükler unutulurdu, yaşamak anlamlı olurdu.
Uçmak imkanlı olurdu.
Alır başımı yanına gelirdim,
Kendimi siper ederdim, hasımım olurdu hüzün,
Asılmasın diye bir daha yüzün.

Sen bana gülümseseydin, bana bir umut olurdu
Bağışlanmaya dair...
Taptaze bir nefes olurdu hayata.
Çocuklar hiç ağlamazdı bir daha.
Sıcacık bir kan yürürdü gözlerinden yüreğime
Her gülüşün ayrı yaşamak umudu verirdi ellerime.

Sen, o gün, orda gülümseseydin bana bir kere,
Belki şimdi yanında olurdum.
Üsküdar'da olurduk, ya da İstiklal'de
Vapura binerdik, martı olurduk belki de...

Sen bana bir kez gülümseseydin sadece,
Ben şair olurdum.
her göz kırpışın taptaze bir mısra olurdu içimde
Her nefes alışında kalbim dururdu.

Baktım gözlerinin ta içine, gülümesemedin bir kere
Baktım ki gözlerinin çocukluğu yok artık,
gülümsemedin diye bütün kapılar yüzüme kapanmış
Bilemedim...
Hayal kurmanın da mı zamanı varmış?

14 Kasım 2011 Pazartesi

Düşündüm de;

Bugün, bir yıl boyunca satır satır, sayfa sayfa, bıkmadan, şevkle ve aşkla
Hergün bir şeyler yazdığım, üstüne de bir yıl sadakatle sakladığım bir defteri, bir poşetin içine koyup çöpe attım.
Üstelik bir kaç parçaya ayrılmış, koparılmış sayfalar halinde. defter artık bir şey ifade etmediği için yaptığım bu eylem, sonrasında beni bambaşka düşüncelere sevk etti.

Bundan birkaç ay önce, atmaya kıyamadığım, arada bir baştan sona okumaktan bıkmadığım bir defterdi.
Atarken ise okuduğum yalnızca birkaç sayfa...

Aşikar ki, zaman hiç geçmeyecekmiş gibi can yakan acıları komikleştirebiliyor.
Bugün can yakan şeyler, belki birkaç ay, belki yıl sonra keşkelere dönüşeiliyor.
Bu sonuç da algı sebebinden kaynaklanıyor. Zira algı dışına çıkan her nesne ya da kişi için yapılan tüm fedakarlık ve jestler, hatıralar ve hediyeler önemsizleşebiliyor.
Artık hayatında olmayan ve olmayacak olan şeyler birer kalabalık ve yük oluveriyor.

Elbette bu bir nimet. Ki ziyadesiyle zayıf bir varlık olan insan, binlerce hatıranın yükünü nasıl kaldırsındı?..
Alışmak, unutmak, sabretmek, kabul etmek, devam etmek, azmetmek...
Derken, rahmeti ulu Rabb yeniden umutlar var edip mutluluklar yaratır
Ki zaten ömür denen şiir kaç satır..?