Hakkımda

9 Ocak 2013 Çarşamba

Bir Hikaye


     Kadın adamı terk etmişti, ya da adam kadını terk etmiştir belki, ne fark eder. Zaten birinin aklından 'terk' geçtiğinde önce ruh terkediyor orayı. Bu durumda da kimin kimi bıraktığının bir anlamı kalmıyor.
     Yani kadın gitmişti. Bir daha dönüp dönmeyeceği ya da dönebilip dönemeyeceği hakkında bir fikri olmaksızın gitmişti. Giderken ne düşünüyordu, hikayeyi kurgulayan olmama rağmen bilemiyorum. Nasıl bu kadar kesin bir karar verebilmişti, nasıl kararını uygulayacak kadar cesur olabilmişti tasvirini yapamıyorum. Ama insanlar gidiyor, görüyoruz, ne düşünüyorlar bilemiyoruz ama görüyoruz gittiklerini. Nereye gittiğini bilsem sorardım. Muhtemelen anlatmazdı veya anlatamazdı, şayet üzgünse. Ama kadını bulabilsem, ben gözlerinden anlardım. Ama herkes gibi kaybola kaybola gitti, hikayede bile bulunamadı yeri.
     İşte kadın gitmişti. Adam kalakaldı geride. Gözlerinde bir yıkıklık vardı, bir anlamsızlık, boşluk... Bir neye uğradığını bilememezlik şaşkınlığı, bir o kimdi'lik kargaşası, bir niye gitti'lik muamması vardı.
Hiç ağladığını görmedim. Bazen hiçbir şey olmamış gibi neşeli, sıradan olurdu, bazen de kaya gibi sert duruşlu, şahin gibi sert bakışlı, hava gürlemesi gibi sert sesli olurdu. Kadının gittiğine kendini inandırdığı günden sonra, adeta bu tutarsızlık onun mizacı olmuştu.
Kadın dönmedi. Adam günlerce bekledi ama yıllar geçmişti.
Kadını merak ediyor muydu, döner diye bekliyor muydu, onunla tekrar konuşmak ister miydi, dönse boynuna mı sarılırdı yoksa hesap sorar mıydı, hikaye ilerledikçe merakım arttı.
Kadını hiç anlayamadım, bu yüzden hikayeyi onun tarafından yürütmem imkansızdı.
Adam konuşmuyordu, hikaye çıkmazdaydı.
Aklıma mektup geldi, adamın evinde ve hatta elinde mutlaka gönderilmemiş bir mektup olmalıydı.
Evet vardı. Onu buldum ve okudum.

Hikaye bitti. Mektup ektedir.

Ek:
Mektup:

"Halâ ve daimâ boğazımda kalacakmış gibicesine sert, kavî, bir o kadar kararlı, koca bir yumruk nefes almama mani olmakta. Sanki hep böyle yaşamak zorundaymışım gibi, bir daha ve sen olmadıkça nefes alamayacakmışım gibi.
Bir hayale bir  ömür prangalanmışım gibi, ne öldürücü dozda, ne hayatın devamına imkan verecek miktarda.
Sensiz bir hayatın imkansızlığını tecrübe ederken, senli bir hayatın imkansızlığı gerçeğine sabırla imtihan olur gibi.
Bir an soğusa içim, bir kendimi iyi hissetsem, hemence ardından üzerime püskürtülen tazyikli bir hüzünle caydırılmak gibi.
Artık ağlamıyorum ve bundan ötürü yağmayan havaların yakan ayazına tahammül ediyorum.
Gelsen de, (gelmeyeceğini bile bile 'gelsen' demekten usanmayacağım) gelmesen de, (bundan emin olduğum halde hiçbir zaman kesin ile ifade etmeyeceğim) alıştığım bu hayata devam edeceğim.
Sen böyle olacak dedin diye çığlık atmamak için dudaklarımı ısırıyorum. Beni görsen, 'ne de rahat gözüküyor, beni ne de çabuk unutmuş' der, bana küser yine gidersin. Sen böyle olacak dedin diye.
Anladın mı? Acımayabilseydi, en iyi ben yapardım.
Yok öyle şey.
Haydi sevgilim selametle."